Hiç araştırmadan, bilmeden gittiğim ve çok etkilendiğim iki ülke oldu şimdiye kadar. Biri Malezya’ydı, diğeri Slovenya. Gitmeden önce Slovenya hakkında pek de bir şey duymamıştım. Genellikle ilk akla gelinen ve gidilen Avrupa ülkeleri Fransa, İtalya veya İspanya iken zavallı Slovenya’yı konuşan pek olmaz. Daha önce bir Sloven ile dahi tanışmadım. Zaten ülkede 2 milyondan az insan var. O yüzden bir Sloven ile tanışma ihtimali bir Adanılıyla tanışma ihtimalinden çok daha az!
Slovenya İtalya’dan çıkıp Türkiye’ye gittiğimiz karavan seyahatinin bir noktasıydı. Çok duymadığımız bu küçük dağ ülkesi, coğrafyası, temiz şehirleri ve güzel insanlarıyla tam da gizli kalmış bir cenneti andırıyordu.
Aklınıza gelecek hemen hemen her şeyi yapabileceğiniz bir ülke Slovenya; Alpler, deniz, doğa, tarih, spor, göl, yemek…
Alplerin güzelliği arasından geçerken Slovenya’nın küçük saklı cennet Bled’e vardık.
Bol dönemeçli Alp yolları motorcular ve ralliciler için biçilmiş kaftan. Alpler ayrıca fotoğrafçılar ve yürüyüşçüler için de güzel bir nokta.
Saklı Cennet: Bled Gölü
Slovenya araması yapanların karşısına muhteşem manzaralı bir göl çıkacaktır. Göl Bled. Zamanında bir arkadaşım “bak ne kadar güzel yerler var” diye gösterdiğinde kazımıştım Bled’i kafama. Gerçek, fotoğrafları aratmayacak kadar etkileyiciydi. Etraftaki turist yoğunluğuna ve otellere bakıldığında aslında bizde olduğu kadar duyulmamış bir turizm noktası olmadığı anlaşılıyordu. Sıcak yaz günlerinde etrafındaki plajlarda göle girmek dahi mümkün.
Zümrüt yeşili Bled Gölü’nün ortasında 17. yüzyılda inşa edilen ve Hazreti Meryem’e ithaf edilen bir de kilise var.
Gölün etrafında bulunan botlarla adaya gitmek mümkün.
Bled’de doğa güzelliğinden çok daha fazlası var. Kasabaya vardığınız anda sipiritüel bir rahatlık ve huzur hissediyorsunuz. Küçük kuşlar bile korkup kaçmak yerine cıvıltılarıyla sizi ağırlıyor. Ördek ve kuğular huzur içinde o yandan bu yana süzülüyor. İnsanlar gölün etrafındaki koşu alanında yürüyüş yapıp bisiklet sürüyor. Bir kaç kano göle nilüferli temiz gölde antreman yapıyor. Cennet nasıl bilmem ama, cennetin dünyadaki ayağı Slovenya Bled Gölü’nde olsa gerek.
Bled her hava koşulunda muhteşem. Gri bulutlu, yağmurlu günde bile…
Böyle bir güzelliğin neden gizli saklı kaldığını, bilinmediğini düşünmeden edemiyor insan. Slovenya ve Bled’i bilen mutlaka bir çok kişi vardır ancak Avrupa’da dahi bilmeyen Avrupalılar azımsanmayacak kadar çok. Karavan ile Türkiye yolunda ancak 3 gün geçirebildik ama Bled için bundan daha fazlası gerekiyordu. Balayı mekanı arayan yeni evli çiftler için popüler balayı mekanı Venedik yerine kesinlikle tercih edilmesi gereken yer Bled olurdu.
Lubiyana
“Lubiyana’da görülecek çok da bir şey yok” dedi, tanıştığım ilk ve tek Sloven Eva. Ben de o yüzden çok beklentiye girmedim bu küçük ülkenin başkentinden. Fakat yanıldığımı yine gittiğimde anladım.
Lubiyana diğer meşhur Avrupa şehirlerini aratmayacak güzellikte. Tipik bir Avrupa şehrinden beklenen merkezden geçen nehri, temiz ve düzenli yapılaşması ve tarihiyle Lubiyana size beklediğinizden daha fazlasını verebilir.
Küçük ülke veya çok duyulmamış turist noktası olması size ucuz bir ülke olduğu düşündürmesin. Sonuçta para birimi Euro. Liranın değer kaybetmesiyle tüm Avrupa pahalı olsa da, Slovenlerin güler yüzlü ve sempatik çalışanları ödediğin paranın hakkını fazlasıyla veriyorlar.
Postojna Mağarası
Biliyorum daha önce hiç duymadınız. Ama dünyanın ikinci en uzun mağarası Postojna Mağarası Slovenya’da. İnanması zor olsa da Postojna Mağarası her yıl milyonlarca turist tarafından ziyaret ediliyor. Bizim daha önce duymamış olmamız meşhur olmadığı anlamına gelmiyor tabii ki! Bir kişilik giriş biletinin 22 Euro olduğu düşünülecek olursa Slovenya ekonomik gelirini bu mağaradan elde ediyor gibi.
Postajna Mağarası gerçekten görülmeye değer bir sarkıt mağarası. Ancak gitmeden önce bütçenizi iyi ayarlamanız gerekiyor.
Karavanla İtalya ve Slovenya yolculuk videosu burada.